Monday, January 26, 2009

buhran / köpek tespiti

tragedya diyeyim ben şu son 30 gündür olan halime. hayata küsmek olmaz ama, sayko sörkıs(circus) vaziyeti aldı yürüdü baya bir. başlayalım anlatmaya: sanırım dünyanın acısını duyuyorum ben. ehe ehe falan filan değil, ciddiyim çünkü. azıcık bir konsantrasyonla içim buruluyor. israilin yaptıklarıyla patladım zaten, ancak baya bir birikme varmış içimde. ne seven ne sevilenler, fırsatçılar, caniler... o kadar fazla ki, ağlama raddesine geldim, kendimi zaptetmesem koyuveriyordum. sırf bir gece içimdeki doluluğu atabilmek için yazdıkça yazdım microsoft word 2003 yeni kaydına(burayı bi aklında tut). israilden girdim, arafattan çıktım, yahudilerden silah tüccarlarına vardım, piyasadan anladığını zannedip çalışanını işten çıkaranı laciverde; çocukçusunun arkasında duran medyayı bordoya boyadım. pişkin pişkin sırıtıp pişkinliğine devam edeni içimden andım, kurnazları satmaya kalktım ama araya maliye girdi. ben bir yazı yazdım ya, kaydetmeden sildim ben o yazıyı. süperim. okulu iyice kaale almadım, değer vermedim. ittire kaktıra bir proje yapayım dedim, onda da laptopu düşürdüm(bantladım kırık yerlerini, kullanmaya devam). istemeden yaptım projeyi, jüri günü ebemi andılar. bunalımlara derman bulamamaları sayamıyorum. çok.
boş başakların dik durduğu buğday tarlasında kendimi anlatmaya çalışıyorum ama artık algımda hata varolduğuna inanmaya başladım. ayrıca da küresel ısınmaya inanmıyorum. nihilist dansözlere döndürdü bu koşullar beni ve etrafımdakileri.
en son artık bugün tezi yazayım derken şöyle birşey çıktı ortaya, niyeyse yazayım şuraya istedim.

abdülmuttalip i facebook ta eklemem seni rahatsız ettiyse kendisini listemden silebilirim...
oldu olacak engelleyebilir,
hatta facebook hesabımı kapatabilirim.
eğer facebook hesabımı kapatırsam, mozilla firefox ne skime çalışsın ki; onu da alt + f4lerim...
baktım masaüstü resmi bana boş boş bakıyor, onun da ben .mına mart karı yağdırır başlat menüsünden çalıştır a basıp "format" yazarım.
yok yok... windows beni germiş, ardından dos karşıma çıkmış...
nasıl rahatsız olmayayım o dos un iğrenç renklerine a dostlar?
dayanamaz laptopun daha ekranını kapatmadan tuttuğum gibi duvara fırlatırım!
çıkan ses yüzünden komşular rahatsız olabilir, şöminelikten elime olur bir odun alıp komşunun
kapısını çalabilirim.
şimdi böyle çatkapı gitmek ayıp tabi komşuya, tırsıp açmayabilir... peki ben ne yapacağım?
hadi apartmanın aydınlatmasının da bir süresi var....
kaldım diyelim karanlıkta..
ben tekmelemez miyim o komşunun çelik kapısını?
ulan misafire bile saygınız yok be, karanlıkta kaldık burada diye oynatmaz mıyım ben o çelik kapının menteşelerini yerinden?
karanlıkta kapı tekmelemek beni ter içinde bırakır haliyle; ışığın düğmesini bulucam diye karanlıkta duvarlara dokuna dokuna yürümenin verdiği rahatsızlığın cevabını kim verecek?
ha?
kim verecek!!!
karanlık üzerime gelir mazallah diye yakmaz mıyım elimdeki odunu?
zaten sıcaklamışım, ter basmış... boncuk boncuk terlerken yanımda meşale yakmak beni daha da sinir etmez mi?
ben bu sinirimi apartmanın kolonlarından almaz mıyım?
sen söyle, mühendis adamsın, kaç defa vurmam lazım benim bu kolonlara?

bir de köpeklerin nüfus kağıdı anüslerindedir.

Thursday, January 08, 2009

Masal - Cadı

Cadı, Pamuk Prensesi ebedi uykuya yatırmak için elmalarını hazırlamış, sepetine koymuş, yedi cücelerin evine doğru yola çıkmıştı.

Yürü allah yürü, yürü allah yürü. Orman da nasıl ormansa git git bitmiyor.

Yolda artık dayanamadı, "Öf midem buruldu be, birşeyler yiyeyim de bastırsın." diyip elini sepetine götürdü, büyük bir unutkanlıkla.

Yedi elmasını, sonra 5 dk içinde üstüne bir ağırlık çöktü, "Dur az şurada soluklanayım" diye büyükçe bir ağacın dibine yaslandı.

Orada da uyuyakaldı.

Bitti.