Tuesday, May 26, 2009

Hız Kavramı

Işık hızı saniyede 299792km hızla,
Ses hızı saniyede 340m hızla,
Söz hızı saniyede bir kişiyle ilerler. Bu yüzden örneğin okulda kırdığın pencerenin haberi takriben 1 dk içinde müdür yardımcısına ulaşmış olur. Tek çözümü vardır:
Topuk!

Dinci Tespiti - 1


Bir arkadaş konyaya gitmiş, mayo vitrini resmetmiş. Şahanesiniz dedim, ne diyeyim... Düdüklü tanga gördüm, zilli don gördüm, hadi fantezidir ne boksa, ama bu baya iyiymiş... bikiniyi giyen bünye tozlukla mı, taytla mı gezsin illa? ne diye satarsın şuncaazları peki?
Şu gördüğünüz resimdeki bikinilerin tek bir hedef kitle için satılması kalıyor geriye: havuzbaşı fantezisi...

Agalmatophilia'ymış heykelsevicilik. Düşün, en fazla hacı hocanın yaşadığı yer konyada bile manken üstünde bikini gören azabiliyor. Herkes inandığının yanına gitsin tez elden!

Zaten en fenası da bu değil mi, senin giydiğine ettiğine yorum yapıp kendisini göremiyor oluşu... Bunları sıkıl bozul bunal diye yazmadım, eğlen gül diye yazdım. Kimlerle yaşadığını bil, sokaktaki gördüğünün aslında ne kadar aciz olduğunu farket deyü... Bir de final dönemi arefesindeyim, yedi ayın çarşambası bir güne geldi; pek yazamıyorum (mazeret uydurma lan)

Monday, May 18, 2009

Bir mayıs pazarı...


Bütün gün yattım da yattım, malak gibi böööööyle bir o yana bir bu yana. Okul bitirdi, hayat enerjimi emdi benim. Bütün patırtı bitsin diye bekliyorum onun için de, biriktirip biriktirip anlatırım kafası.
Herneyse efendim, ben okulu bırakmayı an an düşünedurayım (son iki haftası kalmış her birşeyin), arkadaşımla buluşalım. Dedim fenalardayım, hava alalım laflarız ederiz vesaire. Eyvallah dedi, ailesiyleymiş. Eve uğrarım dedi, bi duş alıp çıkarım dedi. Hani tamam dedim, saat 7:30. Arkadaş saat 10 oldu adamdan haber yok... Aradım, neredesin, evden çıkıyorum ama bir arkadaşım aradı onunla da görüşücez. E eyvallah ona da tamam. 10:30 gibi kapımdalardı. Ve ben acımdan öldüm ölücem. Zaten buhranlı bünye, bir de açlık iyice vücut olarak patatese bağladık. Çıktım dışarı ev haliyle... Suratta bir karış sakal, saç baş allahına yan bakıyor, paspal bir halde...

Hadi bindik arkadaşının arabasına, gidiyoruz bi kebapçıya. Bir iki muhabbet döndü, hadi dedim muhabbetin üstüne geldim, anlamaz ayağına yatayım...
Yaklaştık kebapçıya, benim arkadaşın tanıştırdığı arkadaşın telefonu çaldı, siirtten aşiret reisinin oğlu mudur nedir o arıyor. Aha dedim kayalara geldik...
Hadi indik arabadan, oturduk, tavuk şiş söyledim. Oruç gibi bünyeye dayayınca tavuk şişi, bi de acılı meze çiğköfte falan, haliyle tıkandım.

Kayalara geldik dediydim ya, ben zaten kendimden geçmişim okuldaki projeler yüzünden, yeni tanıştığım arkadaşın gayet de mafyamsı olduğunu görünce bende iyice yörüngedir, işte efendim kabin basıncıdır falan gitti. Arkadaş sinir hastasıymış, benden de küçük bir de... Ulen ters bir laf ederim, ya o anlamaz ya ben anlamam bilmemne olur diye üçbuçukumsu hallerle benim mide zaten tıkandığı haliyle bir de bulanmaya başladı. Okulun derdi tasası sağolsun tabi.

Atar gelmiş arkadaşımıza, fazla şerefsiz kaynıyormuş etrafı... Dinledik bir güzel muhabbetini; dinlemeyey miydik veya? Ben de kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum, hani az konuşur öz konuşur haliyle... Tıpkı ben! ay!

Tavuk yarım kaldıydı, o sinirli bünyeyle benimkini de attı ağzına. Benim mide kıpranıyor zaten, ayrıca helal olsun. Herneyse, hesabı ödemeye kalktık... O durumda o hesabı ödeyebilecek bir adam çıkarsa ben o adamı var ya, mahallenin delikanlısı ilan ederim ulan. O derece. Hadi hesap ödendi, kalktık, arabaya biniyoruz. Üstüme bir baktım, gayet ev hali bir tshirt, üstüne geçirilmiş eşorfman üstü, altımda da balıkçı pantalonu... Şimdi canını sevdiğimin bu mafya arkadaşım en son balıkçı pantalonunu nereden duymuş olabilir, olsa olsa popüler kültür neşriyatından. Balıkçı pantalonu en son kimin götünde görüldü? Tarkan... Aha sıçtık! dedim.
Suratta at hırsızı gibi sakal, saç baş dağılmış... Kendimden geçmişim, zaten görüntü olarak hakem görse penaltı verir, bir de o halde Asansör'e şarap içmeye gidiyoruz.

Hayır bari uyarılsam önceden biraz daha adam akıllı giyin dense bana uyucaz en azından kurallara... Herneyse efendim gittik gittik Asansör'e. Şahane manzara vardır yalnız orada da ha... Ama restoranı bugün pazar diye kapatmışlar. Restoranın soytarısı olmaktan en azından yırttım dedim... Çıktık üst kata, şahane manzara ayaklarımızın altında. Derin devlet arkadaşımızı efkar sardı, şarkı söyletmek istedi benim arkadaşa. Ulan dedim bunun ucu bize de değecek, başladım arşivi karıştırmaya, ne biliyorum ben efkarlı diye...
Hani sanki benim işim yok gücüm yok o kafayla bir de fasıllı arabeskli şarkı sözü bulucam edeceğim. Zaten bulamadım, bulsaydım ama derdim kendi kendime "Oha beyne bak"... Benim arkadaş şarkıyı da söyleyemedi, tabi sıra geldi bana. İyice didikler oldum beynimi de, aklıma gelen tek şey Neyzen Tevfik'in ünlü şiiri:

Bana yar olmayan
Devr-i devranın
İzzet-i ikramını sikeyim.
Yansın ibnelerin alayı
Su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
Ben deli miyim bir am için çöllere düşeyim?!?
Verirse verir, vermezse Leyla'yı da sikeyim.

Sıkıydı söyle bunu o durumda... Tarkan'ım lan ben orada! Rezillik...
Okulun gerginliği, kendi halim, kasıntı ortam, şarkısızlık vs vs toplandı, başladı bende bir mide bulantısı. Çaktırmaz gözlerle dip köşe arıyorum, en yakın nereye koşsam rahat rahat kusarım diye... Ya da manzaraya karşı böaaaaargh! diye olağanüstü estetik bir görüntü. Kendimi dinlerken bir ara kulak kabarttım, benim arkadaşın cep telefonu faturası hakkında Türkseli aramışlar, gecenin 1'i mi ne... Bekledim muhabbet bitsin etsin, bir yandan elim karnımda, tam hareket vakti geldi, dedim ben gideyim evime okul bekler proje bekler. Mafyamsı bunu yanlış algıladı, bir iki laf çevirdim ama yemedi. Neyse çıktık yola, allahtan ev yakın (yardırdık). Herneyse, selamlaşıldı, tanıştığımıza memnun olundu, eve dar attım kendimi. Bi rennie, bi nanelimon (kurban olayım) kendime geldim. Girdim yatağa yattım.

Bu da böyle bir done işte...

Saturday, May 16, 2009

Bugünkü Genç Bünyeye Açık Mektup


Selamlar olsun,
Ben bugün annenin arkadaşının kolundan tutup sana gösterdiği elemanım. Hani kolumdan tutup "Bak bu abi üniversitede tasarım bölümünde okuyor." dediği. Evire çevire sana gösterdiği, özellikle kulağımdaki küpeye, oramda buramdaki dövmeye dikkatini çektiği abi. Abiliği mi kalmış, vitrin ürünü gibi elden ele geziyorum, şu halime bak.
Bak ilerde sen de bu abiye benzeyeceksin demişlerdi hatırlarsan. Okuduğum bölümle ilgili falan ayaküstü bilgiler vermişlerdi sana. Senden bir ricam olacak: Ne olursan ol kalbini dinle.
Burda bahsi geçen ben değilim, hadi birisi bir kereliğine bana benze dedi diye sen de kendini bana benzetmeyeceksin doğal olarak. Ama bu bakış açısıyla etrafında dolan ne kadar insan var bir bak... Sana illa birşeyler dayatan, illa birşeyleri teoride gösteren insanlarla dolu bir hayat. Benim senden tek isteğim, bu insanları değil de kendi içini dinlemendir...
Sana yardım etmek istediklerini sanarak böyle örnekleri hayatına sokacaklar, sen de "Hmm, demek öyleymiş." dercesine karşılıklar vereceksin. Sen bu lafı et de, allahın aşkına kaale alma bu örnekleri. Analitik ol. Kafanı kullan.

Bana öyle diyen insanlar yüzünden okuldan elimde tahtadan bir kılıç, kafamda kağıttan bir külah, altımda şort, bir de tshirt ayrıldım okuldan. Ne mi oldu sonra?
İlk tümseğe takıldım, dizlerim kanadı. Kılıcım daha yolda kırıldı. Akşam oldu, üstümdekiler bir halta yaramadı, dondum. Sabaha karşı da yağan yağmurda kafamdaki külah eğrildi...
Düşe kalka yol yordam öğrendim, soğuktan korunmayı buldum, yağmur yağarken bir yerlere saklanmak gerek onu farkettim, kendime doğru düzgün bir sopa buldum. Ha, bitti mi...? Nerede bitsin, daha ben bile yolun en başındayım. Ama en azından yola çıkmadan önce yolun nasıl birşeye benzediğini bilseydim, beni bunlara dair uyaran biri olsaydı diye içimden geçirmedim de değil. Zaten bu yazıyı da ondan yazıyorum sana.

Her ne olursa olsun, karşına ne çıkarsa çıksın; sen içini rahat ettiren şeyi seç. Dayatılan örneklerden daima kaç, teoride başarılı olmuş birşey inan ki pratikte başarısızdır. Aptal saptal şeylerle vakit kaybedersin. Bunların neler olduğunu öğren. Zaten kendi için sana gerekli zamanda gerekli pozisyonu almanı söyleyecektir. Ya onların dayattığı gibi 20sine gelmeden takım kıyafet, gömlek; herkesin bildiği kodaman olacaksın ya da benim gibi kopuk, beş karış sakallı birisi... Böyle kolundan tutup ona buna "Bak bu abiye" diye gösterecekler.

Yollar seni nereye götürür bilemem, ama en azından nerede olursan kalbinin istediği bir yerde ol.
Küpeli, dövmeli abiden selamlar.

Wednesday, May 06, 2009

Türk İnsanı Genel Tespiti - 1



Klasik muhabbettir ya, abi japonlar çok çalışkan, yok almanlar disiplinli bilmemne. Türklere kadar bir sayalım en iyisi:
alman en disiplinli,
japon en çalışkan,
hintli en matematikten anlayan,
yahudi en paragöz,
rus en pis içici,
isviçreli en demokratik,
arap en pis,
amerikalı en şişman...

Kabaca kalıplamalar işte. Bu memleketin adamı her şekilde ecnebiyi kalıplar, turisti yaftalar, yabancıyı etiketler... bir kendisi dışında.

Bilmez ki kendisi aslında nasıl bir müteahhit ya da operatör ruhludur.
Bilemez ki kendisi aslında ne kaza raporu memurudur.
Bilemez ki nasıl bir şahittir.

Yolda olan kazanın her iki araba için hasar masrafını kuruşu kuruşuna söylemesine mi şaşırırsın, yoksa mahallesinde olan herhangi bir çalışmaya sandalye çekip izlemeye gidecek kadar uçmasına mı apışıp kalırsın. Haber kameraları olay yerine geldiği andan itibaren kameraya gülen insanımız olduğu sürece bunlar olmasın da ne olsun?

Uzmanı olmasına rağmen illa ki bilen adamın işine karışır, it herif bir de beddua mı eder ne eder 10 yıllık ustanın hata yapmasını sağlar. Aha dedim ben girmez o kamyon o sokağa diye söyler de, sokağın kilitlenmesine bir tane çözüm bulmaz. Onca adam o kamyonla uğraşır, o gider bi tabure çeker oturur izler köşesinden.

Yol çalışması, inşaat, nakliyat, kaza... özellikle bu ve bunun gibi durumlarda Türk insanını diğer insanlardan nasıl ayrıldığını görürsün.

Ha bir de illa ki iş yapan bir yerin kârını araştırır, göz kararı içerdeki kalabalığı sayıp g.tünden uydurduğu bir miktar parayı içerdeki kelle sayısıyla çarpıp, dükkan giderleriyle çıkardıktan sonra dükkanın genel kazancını ölçer. Ha, bunun 4 yıllık okulu vardır, işletme yönetimi diye insanların emekler harcaya harcaya öğrendikleri onca bilgi vardır; kaale bile almaz...