Saturday, August 29, 2009



Bu şarkıyı anlatmak için doğru kelimeleri seçmeye çalışıyorum. Ama ne kadar birşey yazmaya çalıştıysam illa ki bir yerden açık çıkıyor... Derler ya "İnsanın kendini bulduğu şarkı" diye, tamamiyle kişisel olarak söyleyebileceğim birşey bu. Kısacası, 3:46 saniyelik ben.
Şarkının adı "Too many chiefs... Not enough Indians", artistimizin adı da Brant Bjork. Mad Max filminin geçtiği kaliforniya çöllerinde yaşayan, hatta palm desert ta ikamet eden, derme çatma evinde kendi halinde müziğini yapan bir arkadaş. Ben bunu nerden bileyim diyecek olursan da, medyaya en yakın hali Queens of the Stone Age grubu kurulmadan önceki eski halindeyken, yani Kyuss zamanlarında kendisi grubun bateristiydi. Stoner rock icra ederlerdi. Zira dikkat edin, şarkıyı dinlerken bu kadar kısa sürede kafanızın nallaşması gibi bir durum yaşayabilirsiniz.
Herneyse, benim için önemli bir şarkı bu. Notalarının arasında kendimi bulduğum bir şarkı.

Friday, August 28, 2009


Peki hangimiz ipana nın sirkeye oturttuğu yumurta testi için hışımla girişip sabırsızlıktan testi yarım bırakmadık?

Wednesday, August 26, 2009

Sen beni bitirdin banner!


Problemleri var. Evek.

Monday, August 24, 2009

En son ne zaman gittiğin kafede söylediğin gazlı içeceği pipetten üfleyerek bardaktan taşırdın?

Saturday, August 22, 2009


Hani konserlerde sahnede kim varsa, iyi geceler bilmemne diyip sahne arkasına gider. Bu esnada seyirci bir daha alkışlar, ayağa kalkar, tezahürat yapa da sonradan sahneye geri gelirler ya; buna türkçede "Bis" denir.

Aynısı tiyatroda da olsa ya. Çıksalar bir daha oynasalar oyunun bir bölümünü.


Ek bilgi: Metin direk olarak Uykusuz sayı:2007/11 den.
1949 yılında Ses Tiyatrosu'nda Aşk Köprüsü isimli oyun oynanır. Münir Özkul bu oyunla ilk kez profesyonel olacaktır. Genç oyuncu provalarda aşırı sıkılgan davranır ve rolü bir türlü beceremez. Bu haliyle diğer oyuncuları da telaşlandırır. Oyun günü sıra kendisine geldiğinde sahneye çıkar ve muhteşem bir oyunculuk sunar. Baş kadın oyuncu Mürüvvet Sim oyunda olduğunu unutup bu genç oyuncunun arkasından bakakalır, alkışlarla da oyun durur. Münir Özkul seyirciler tarafından üç defa sahneye çağrılır ve oynamış olduğu bölüm üç defa tekrarlattırılır.

Bu da benim göt olduğum an işte...

Wednesday, August 19, 2009


Bundan sonra kapalı mekanlarda tütün kolonyası ikram etmek, sürünmek, koklamak ve / veya herhangi bir biçimde tütün kolonyasıyla ilişkilenmek yasaktır. Sürenlere ve sürülmesine göz yumanlara 4207 sayılı kanun gereğince para cezası uygulanacaktır (62 tl, kdv si içinde).

Tuesday, August 18, 2009

Beni benden aldın be banner!










Birşey demiyorum.

Algı Anı

Geceydi. Ne bileyim saat kaçtı... Bir anda "Rövanş" kelimesinin İngilizce'deki "Revenge" ile aynı kökende olduğunu algıladım.
Apışıp kaldım, ama iki saniye sürdü.

Thursday, August 13, 2009

Daha yirmilerinde olan birisi olmama rağmen, en azından beynimin hatırladığı kadarıyla, bir yirmi sene kadar geriye gidip şu güne doğru gelirken mazide kalmış birkaç insan dikkatimi çekiyor geçmişimde. Bırak facebook u, şu an yolda görsem birkaç defa yüzüne bakmam lazım hatırlamam için. Adları unutulmuş, soyadları unutulmuş, sima olarak geçmişte canlanmış, geçmişte kalmış, bir alay insan... Bir şekilde kopulmuş, işte anasınıfından ilkokula geçilirken kontak kopmuş; ilkokuldan ortaokula geçerken telefonları alınmamış, alınmış olsa bile aranmamış; bir alay kursa gidip oradan tanışılan insanlar unutulmuş; sürer gider bu liste... İlla ki birşey çıkmış, illa ki aranmamış ya da aranılmak istenmemiş.

Onlarca insan, onlarca yüz... Eski kız arkadaşlarımdan falan bahsettiğim yok, hatta doğru düzgün saymıyorum bile onları kız arkadaştan... Ne bileyim, anasınıfındaydım, sınıfta durmadan liderliği kapıştığım Bahadır diye birisi vardı. Aslında en iyi arkadaşımdı sınıftaki, ama durmadan bir liderlik kavgasına girerdik. Sınıfın geri kalanına sorardık, oylamayla hep bahadır kazanırdı. Gocunmazdım da. Nasıl bir karakterse benimki, liderliğe oynuyormuşum o yaşta. Şimdi olsa anca büyük bir sorun çıkacak da anca ipleri elime alırım. Mesela uzun amerikan traşı vardı bahadırın, onu hatırlıyorum. Esmer kumral, kara kuru birşeydi. Ne oldu kimbilir? Nerede şimdi? Öldü mü kaldı mı?

Sonra mesela yazlık arkadaşım Mert vardı. Onu daha iyi hatırlıyorum aslında. Mert popülerdi, ailesi de tanınıyordu şehirde. Babasının bir deri fabrikası vardı, sonradan yangın çıktı vesaire vesaire. Yandı mı, yaktılar mı, yoksa bile bile kendileri mi kundakladı bilinmez ama benim aram mertle de bozuldu. Yani bozuldu demek olmaz, görüşmeyi kestik aniden. İşin aslı mert pislik bir herifti. Benden bir yaş büyüktü, niyeyse arada bana büyüklük taslardı. Önce bi kavga patırtı çıkardı aramızda, sonra ben küser eve kaçardım. 20 dk sonra kapıda biterdi. Hadi bütün kırgınlık dargınlık küfürleşme biterdi atlanır bisikletlere yeni maceralara kapılınır... Ne oldu şimdi merte? Nerededir, ne yapar? Evlerinin üstünde artık satılık yazıyor, nereye gitti kimbilir? En son görüşmemizde evlerinde birşeyi elimden kaydırıp yere düşürmüştüm. Şimdi çin pazarında çok ucuza satılan stres toplarındandı. Hani yok mu iki tane top, bir avucunda çeviriyorsun, döndürdükçe içinde öküz çanı gibi birşey çıngırdıyor. Onların işlilerinden birşeydi kırdığım, gerçi o zamanlar tabi o alet nereden gelmiş kimbilir, türkiyede yok daha ondan. Annesi falan sinirlenmişti bana, onu hatırlıyorum. Dev gibi bir evleri vardı, ya da biz küçüktük bize büyük geliyordu. O kırdığım stres topundan sonra mert bana abi sen bi git, annem sinirlendi dedi. Gittim ben de, gidiş o gidiş. Bir daha görüşmedik. Lan ne materyalist aileymiş. Pis.

Bunlar öyle bir anda aklıma gelenler. Liseden ayrıldım, bir baktım sınıfın yarısı üniversiteye bile gitmiyor. Üniversite bize başlamış, bunlar lisedeki kafada aynen devam ediyorlar. 18 kafası. Sorsan görüşmek istiyor musun onlarla, aman allah korusun. Üç beş kişi kaldı o lise tayfasından, onlarla da internetten konuşuyoruz. Bayramdır seyrandır aradığımız ettiğimiz yok birbirimizi. Bu kopmanın sebebi de farklı yerlere, farklı ülkelere gitmiş olmaları; belirli sebeplerle. Onlar aramıyor ben aramıyorum, arada facebooktan "Bakın lan ne komik bir video" diye birşeyler gönderiyorum "Hehe" yazıp altına gördüm izledim gibisinden yorum yapıyorlar. Bokumu iç facebook.

Geldik şimdiye. Hayatımda yeteri kadar elenmiş, artık eleği de asmış olduğum kimi insanlar var. Ben bunları kaybetmek istemiyorum. Ne bileyim, bana bir bahadır olmasınlar, bana bir mert olmasınlar. Hele bana bir lise sınıfından biri hiç olmasınlar. Kaybedilmeyecek kadar iyi insanlarla olalım efendim. Arayacam, valla da billa da arayacam, söz. Şeref sözü. Ama karşılık da isterim ha!

Tuesday, August 04, 2009

En son ne zaman arabada giderken başını camdan çıkartıp dilini kuruttun?