Thursday, December 31, 2009

Basliksiz bilmemkacinci blog yazisi

2009'dan aradigini bulamayan herkese;

2010 da bir boka benzemeyecek ve yine aralik ayinda ondan kurtulmaya calisacagiz. Hicbir sey degismeyecek. Kalin gelen sey hala kalin gelecek, at organina kelebek konsa bile hala at organi at organi olarak kalacak. Artik butun derdimizi tasamizi takvim sayfalarindan cikarmayi bir kenara biraksak diyorum, bir ic patlamasi olarak... Bos isler bunlar, yok yeni yilda yeni asklar, yeni heyecanlar... Boku cikti ortaligin, millet ekmek pesine dustu; daha ekmek pesine dusmemis biri olarak da herkes tarafindan ayiplaniyorum zaten; siz / sen hala eglenmek diyorsun. Su an tam olarak bilmedigim bir evdeyim, yilbasini da orada kutlayacagim ben. Sartlar y.rrak gibi olunca insan istedikleriyle olamiyor evet. Zaten agzimizin icine sican da bu sartlar olmadi mi her 365 gunde bir?
Su an evde yalnizim, grooveshark acmis arctic monkeys diskografisi (nanay) dinliyorum karistira karistira, guzel gecer belki gecem diye... Hicbir beklentim yok 2010'dan zaten. Kullerimden dogacagim yil da olmayacak, piyasaya atladigim yil da; mal geldim mal gidecegim. Herkes gibi. Ucuncu kisilerin benden bahsetmesini takmayarak, az buldugu samimi ortami birilerini ezerek kullanan insanlarin arasinda onlara bagisiklik kazanmaya calisarak gecirecegim. Insanlara kendimi kanitlamayarak gecirmeyi planliyorum 2010'u; gel gor ki umutla bakmis olsam bile 2010'da burnumdan gelecek. Benim bir istegim varsa o da butun bir yil burnumdan gelecek olsa bile sekilli bicimde burnumdan gelmesi.
Dedigim gibi, 2009 atski gibiydi. 2008'de oyle matah bir bok olmadi, 2007 bu ikisinden bile silikti, 2006 namina aklima gelen bir halt bile yok... Tek yurek olup yine girecegimiz bir yildan buyuk umutlarla bahsedecegiz bu gece boyunca, belki yarin da bahsedilir, ne bileyim. Ben de oyleyim, olmayacagim falan demiyorum. illa birilerinin pesine takilmak gerekiyor ya, yalniz yapamiyor ya insan... Herneyse efendim, 4 ocak ilk resmi gun olacak ama basimizda halen vizyonsuz insanlarla hayatimiza devam ediyor olacagiz. Degismek icin bir gune konsantre oluyoruz, ama bir sonraki gun icin degil. Tek bir gun icin guzel elbiseler giyecegiz, agiz dolusu gulecegiz, eglenmeye calisacagiz... Daha fazlasini yapanin da ski saolsun, hatta benim icin de eglensin. Insanlarin halden anlamalarini umarak bir yila girmeye calisacagim ben. Cikar gutmeden yine birilerine yardim edeyim derken kendimi kullanilir bulacagim, Kafam ic kavgamdan kazan gibiyken birilerinin hayvanca beni durterek evladimla baslayan cumlelerini dinleyecegim istemeden, ilaclari almaya devam edecegim, yapilmasi zorunlu butun odevleri yine gunu gunune yapacagim, istedigimi versin diye benden asagilik insanlara boyun egecegim, baskalarinin kisisel hayatlarindaki sorunlari benim ustumden cikarmalarina ses etmeyecegim... bunun gibi seyler.
Benim de ferdi avuntum var tabi ki, sizler gibi: Sessiz atin ciftesi pek olur. Ama ben bir denizanasiyim.

Tuesday, December 29, 2009

olum sonunda yalaka ertugrul ozkok genel yayin yonetmenligini birakmis. niye acaba, bikti mi matbaayla ugrasmaktan? anladi adam olunmuyor yonetmen sifati alindiginda. az istemedim ama hacca gittiginde kafaya bi tas yese diye... inek ertugrul!
bi de that was a good life demis. uf bebeyim! ilk olarak cikardigi calisirken dinledigi klasik muzik toplamasi (A yuzu hareketli, B yuzu slow) albumu var ya bunun. boyle bitirince kendisinden bir hiphip albumu bekliyorum artik. lil wayne ilen duetli, az laf sokmali diyicem de... nerde onda o got :D en fazla kimleri yaladigini falan anlatir, andropoz kafasiyla. bak bu konuda ali kircayla guzel duet olurmus aslinda...

herneyse bilinen tabiriyle "Ruzgar Gulu" ertugrul icin gelsin: That was just your life - Metallica
(usendim eklemeye)

Monday, December 28, 2009

  • bir allahin kulu tutup da "twitter telgraf in gelismis versiyonudur" dese, su ankinden daha fazla ilgi odagi olur allah canimi alsin bak!
  • prodigy den omen i dinliyorsun, bi cosuyorsun kendine geliyorsun falan.
  • can tanriyar i samimi bulmam, bulani da sevmem. onur basturk le bi kapistirsalar ya sunlari, cage fight ta mesela...
  • 2010 acun ilicasiz gecer insallah

Monday, November 23, 2009

Böyle yazılar, kıyamet alametleri, komplo teorileri yazamadığım için kendimden utanıyorum.

İmrendiğim yazılardan bir tanesini göstermek için tıkızle:
Domuz eti yiyen eşcinsel de olur grip de

Şaka sanmadım değil ha... Baktı mevlüdüm köşesini yazdığı gazetesi gazete sahibi tarafından bile okunmuyor "Ben osurur osurur ipe dizerim, maksat köşe dolu görünsün" diyip lisedeyken yaptığımız sözel sınavlarda çok yazayım da hoca bol not versin çakallığını yaşamış inceden...
Seviyorum seni mevlüdüm, kurbanda helal domuz kesip çevrendeki tüm erkeklere yedirmen dileğimdir.

Mevlüdüme not: Peki gayler aktif mi oluyor pasif mi?

Tuesday, November 17, 2009

Edvırd Kalın

aslında ne death cab for cutie yi doğru düzgün izlemişliğim var, ne de twilight saga sını mercek altına almışlığım...
ancak "Meet me on the equinox" şahane bir şarkıymış.

Wednesday, October 28, 2009

Piggy

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, dünya üzerinde hiçbir kimsenin rızası olmadan kimseye hiçbir tıbbi müdahalede bulunulamaz. Kanunda hükmü vardır.
Buraya kadar herşey gerçekten var.
İnsan eliyle üretilmiş bir hastalık olan domuz gribi, doğaya aykırı olarak gelişmiş ve düşük dirençli insanların bir kısmına etki etmiştir. Bilinmesi gereken önemli gerçeklerden bir tanesi, dünya üzerinde grip vakalarının ölümcül olanlarda 10 kişiden sadece 1'inde bu virüse rastlanmıştır. O da 2009 Ocak'tan beri olan kayıtlarda. Grip zaten belli başlı ölümcül hastalıkların başında gelir; aids ile çökmüş direnci son noktasına ulaştırır (Aids mikrobu bünyenin gücünü yok eder, direnci kalmamış bedeni de en basit hastalıklar bile rahatlıkla ölüme götürebilir. Yani aids mikrobunun kendisi öldürmez). Bu sadece basit bir örnek.
Günümüz hastalıklarının büyük bir örneği doğada bulunan hastalıklardır. Mesela bel soğukluğu olarak bilinen hastalık Güney Amerika lamalarında genetik olarak bulunduğunu biliyor muydunuz?
Okyanus aşan ispanyol denizcilerin azgınlıklarını bu hayvanlarla geçiştirdiklerini, sonra da bu virüsü kapıp diğer liman kentlerindeki fahişelere yaydıklarını, oralardan yayıla yayıla günümüze kadar yaygınlaştığını size söylesem...

Aids denen virüsün de Afrikadaki bir tür maymundan geldiğini biliyor musunuz peki? Sadece cinsel veya kan yoluyla bulaşabileceğini? Avrupalı bir sapığın safarisine eğlence olsun diye bir maymunu hallettiğini, sonra da avrupaya gelerek ortalığı yıktığını?

Tifüs, Dizanteri, Veba, Kolera...

Bütün bu hastalıklar doğada hayvanlar tarafından pasif olarak taşınıyor. Ama deli dana veya kuş gribi gibi hastalıklara benzer olarak aniden belirip yok olmuyor... Konunun nereye varacağı malum, domuz gribine.
  • Dünya üzerinde hiçbir aşının bir yıl altında testlerinin bitip piyasaya verilmediğinin bilinmesine...
  • Gribin 2009 yazı başında çıktığının, ama novartis denen aşağılık ilaç firmasının bu hastalık için üreteceği aşıyı 2005 tarihinde patentlenmesinin bilinmesine...
  • Bu yaz Amerika'da yapılan ilk domuz gribi aşısını yapılan kızın şu an felçli olduğunun açıklanmasına...
  • Şu ana kadar geçirilen Delidana, Kuş griplerinde aşırıya kaçmış birkaç olayın dışında başka doğru düzgün olayın olmamasının bilinmesine...
  • Doğal yollarla gripten korunmanın buna da gayet iyi geleceğine...
  • Doğanın dengesini bozmaya çalışmayla böyle hastalıkların her yıl artacağına...
  • Domuz gribi aşısının içinde hammaddesi domuzlardan yapılan onlarca mineralin olduğunun akla getirilerek yaptıracak müminlere buradan tekrar düşünmelerini iletilmesine...
El yıkamak da bir çözüm elbet. Galoş takmak da bir çözümdür, eldivenle gezmek de... En azından insanlarımız artık daha temiz olacak. Bundan güzel haber mi olur? Burnunu karıştırıp otobüste orayı burayı tutan adamlar göremeyeceğiz sonuçta...

Hatırlayın bakayım bizim insanımıza en yakın domuz kim?
Piglet tabi ki!

Monday, October 19, 2009



Ve yine sevenleri için geliyor: Pussycat Dolls - Haşhaş

Ben bu şarkının da engellenmesini bekliyorum. Açık saçık dans etmeli kliplere veya sözlere sahip şarkılar nasıl engelleniyor ya da sansürleniyorsa, madde bağımlılığına teşvik de bunlar arasına katılmalı.

Malum çocuklarımız burnunun bokunda bile sapkınlık bulabilecek halde...

Sunday, October 18, 2009

Arkadaşlar elimizden geldiğince internet üzerindeki bütün porno datalarını engellemeye çalışıyoruz. Gümrükte para bırakmasa seks şopları da kapatıcaz, ama gelen mal iyi vergi bırakıyor. Halen elimizden geldiğince genelevleri de kapatmak için uğraşlarımız devam ediyor. Siz yine de üç çocuk yapın. Birisi bu masalı anlatanın, biri dinleyenin kafasına, biri de sokağa düşsün, dilensin falan.
"Rekorlar kitabına girerim ben aga!" diyeniniz varsa aranızda, bir seferde üçüz için de kayıtlarımız başlamıştır.

Not:Üç ve üçün katları için çalışalım arkadaşlar.

Friday, October 16, 2009

içi güzel olan herkese gelsin...

Düşüyoruz. Bir yerlerimizi vuruyoruz. Çarpıyoruz. Darbeler alıyoruz. Çatlıyoruz. Buruluyoruz. Acıyoruz. Çakılıyoruz. Yuvarlanıyoruz.
Herşeyin izi kalıyor.
Bir şekilde kabuk bağlıyor, morarıyor, çürüyor ve geçiyor.
Başımıza ne geliyorsa bir şekilde bunu atlatıyoruz.
Beklerken bize işkence çektiren zaman, kendini ortaya koyunca iyileştirici etkisiyle karşımıza çıkıyor bu sefer.
Yoruluyoruz, nefessiz kalıyoruz, an be an bitiyoruz ama ne olursa olsun hayatta kalıyoruz.
Her kazadan nasıl oluyorsa sağ sağlim kurtuluyoruz.
Ve şimdiye kadar elimizden geldiğince hayatta kalıyoruz.

Yumuşacık tenimiz kabuk bağlıyor. Aldığı her darbede daha da sertleşiyor, nasır bağlıyor, kabuk tutuyor.

Asıl önemli olan içerisi ballanıyor, şekerleniyor, şerbetleniyor.

Çok yakın bir arkadaşım, sevgilisi tarafından terk edildi. İçinde heyecan kalmadığı için olduğunu söyledi ve de. Bahsettiğim arkadaşım, kızın hayatındaki en zor anında onun yanında durup onu ayağa kaldırdı. En yalnız hissettiği anda onun yanında oldu. Hatta kıza hediyeler alabilmek için ailesinden hiçbir destek almadan çalıştı, ve başardı. Ama sonu ayrılık oldu.
Ne söyleyeceğimi bilmiyorum şu an kendisine. Zamanın iyileştirici etkisine ihtiyacı var aldığı darbe yüzünden. Elimden geleni yapıyorum, ama malesef eksik kalıyor birşey. Çünkü o kadar boş bir sebeple bu ilişki bitti ki...

Bu sadece benim yakınımdan birisi. Benimkisi başka. 23 senedir ruhumda biriken tüm yükleri kaldıramamanın getirisiyle uğraşıyorum aylardır. Görünürde birşey yok. Ama içerisinden bahsetmek istemiyorum.

Hayatta kalmak. Yapmamız gereken tek şey o. Gerektiğinde susmak,
gerektiğinde başını öne eğmek,
gerektiğinde kabuğuna çekilmek, her neyse...
Aslolan herşey hayatta kalmak için.

Hayatta kaldıkça şekerlenmek, şerbetlenmek için.

Wednesday, October 07, 2009

Dünya üzerindeki son insanın hep erkek olduğunu konu alan onlarca çizgi-roman, bilimkurgu (post - apocalypse) senaryo okuduk izledik...

Nasıl büyük yalan ama...

Friday, October 02, 2009

uzan geliyorum



Ve sevenleri için geliyor:

Lily Allen - Kahretsin adamım


Ben buradan rtük'e de, yabancı filmlerin çevirmenlerine de, yasakçı zihniyete de, birşeyleri engelleyerek işin hallolacağına inananlara da, ben böyle sanatın içine edeyim diyenlerin de, ayakta bevletmenin münasıp olmadığına inananlara da, küfürlü ağızla oruç tutanlara da, kolpalara da, yapım ve yayında emeği geçen herkese de, burdan daha hatırlayamadığımız bu kafadaki bütün herkese de, buca hapishanesinde 3c koğuşunda yatan kayınçom için de gelsin.

Wednesday, September 23, 2009

Geçmiş zamanım ve bundan sorumlu firefox Araçlar > Yakın geçmişi temizle


Türk Dil Kurumu, ki bütün ödeneğini Atatürk'ün mirasından alıyor olan iki kurumdan birisidir, hala eften püften günlük hayatta kullanılmayacak derecede saçma kelimeleri dilimize katmaya çalışadursun, firefox'un yeni sürümündeki türkçe dili zaten sinir olduğum web 2.0 türkçesine daha da sinir olmamı sağladı.

Ulan ben çerezlerimi (hay allah belanızı versin çerez ne ya) mi temizleyeceğim yoksa sana geçmişimin hesabını soracağım?!?! Cookie de ayrı bir salaklık; hadi onlar salak sen de mi salaksın be mozilla türkçecisi?

Ortalık işsiz güçsüz kaynıyor, kuruver bi departman sadece bilgisayar türkçesiyle ilgilensin... bizim de afilli terimlerimiz olsun, ne bileyim "Start" ya da "Başlat" yerine "Kop gel günahlarından" yaz...

Geçmişimi işe karıştırmayı biliyon ama pis!

Not: Günlerdir giremediğim blogger az daha beni ciguliye çevirecekken son anda gül yüzünü turuncu logosunu bana gösterdi, yavaş yavaş kendime geliyorum. Son olması dileğimle

Thursday, September 17, 2009

Baş Parmak Tespiti mi diyeyim, ne diyeyim ben de bilemedim...


bir an durup düşünsenize, baş parmağımız aslında sadece ipod için tasarlanmış olsaydı...
ipod un tasarlanmasından önce anlamsız bir parça olarak dursaydı elimizde...

Tuesday, September 15, 2009

Hah geldin mi...


Facebook'u açmak ve sikli diye aratmak...

Sıkıldım evet.

Çok sıkıldım.

Thursday, September 10, 2009

  • yine doluyum, yine baska bir yaziya basladim. ama yine her zamanki gibi sildim sonunu getirmeden. iki uc aydir bu istege bagli olarak yazinin sonunu getirmeme durumunu yasiyorum, bakalim beni nerelere goturecek...

  • mesela birisiyle ayakustu karsilastim, selam naber derken beni gereginden fazla ayakta tuttu, bildigin konusmasinin orta yerinde "Oldu hadi baays..." gibisinden adami got pozisyonda birakarak cekip gitmek istiyorum bu aralar. birinde patlayacak ama, hadi hayirlisi.

  • ya o degil de, ertugrul ozkok ile ahmet hakanin hac seferine hic goz gezdiren var mi? gun gectikce, deneyimlerini kaleme aldikca daha da alcaliyorlar gozumde lan... adamlar sayesinde kendi inancimin aslinda ne kadar yuksek oldugunu gordum allah carpsin bak :) ertugrul ozkok orada su yasina kadar cevirdigi haltlarin muhasebesini yasarken temizlendigini sanip mutlu oluyor; ahmet hakansa isin tamamiyle turist kafasinda, iste gitmeden once cantaniza alinacaklar, ipod a konacak sarkilar mevlutler falan yaziyor... oha lan :) dun muydu evvelki gun mu, ertugrulcugum butun muslumanlik dininin en buyuk kuralinin ickiyi yasaklamak oldugunu yazdi... oyle bir laf ki bu, ben bu lafi istedigim yere cekerim, ki geliyor da: butun din aslinda bizlere domuz eti yemeyelim, alkol almayalim diye geldi degil mi ertugrulcugum? baska hicbir numarasi yok degil mi? ne bos beles adamlarsiniz siz ama ya...

  • bu arada bilginiz olsun, bu adamlar 2006dan beridir bu turu yapmayi planliyordu. maksat muslumanligi kullanan politikacilarin ayaklarina surtunmek...

  • mahvettin beni yabanci klavye...

  • Son padisah Mahveddin

Wednesday, September 09, 2009

Odalarda 3G'sizim


Yahu nasil bir kafaysa, gecen gun ruyamda 3G'nin birinci G'sini gordum. Hatirlayan vardir elbet, Casio G-Shock saatleri vardi ya; 3G'nin birinci G'si meger G-Shock'mus.

Inanin, hicbir sey kullanmiyorum...

Tuesday, September 01, 2009

Ah banner...


Libidom 1 şu an.

Saturday, August 29, 2009



Bu şarkıyı anlatmak için doğru kelimeleri seçmeye çalışıyorum. Ama ne kadar birşey yazmaya çalıştıysam illa ki bir yerden açık çıkıyor... Derler ya "İnsanın kendini bulduğu şarkı" diye, tamamiyle kişisel olarak söyleyebileceğim birşey bu. Kısacası, 3:46 saniyelik ben.
Şarkının adı "Too many chiefs... Not enough Indians", artistimizin adı da Brant Bjork. Mad Max filminin geçtiği kaliforniya çöllerinde yaşayan, hatta palm desert ta ikamet eden, derme çatma evinde kendi halinde müziğini yapan bir arkadaş. Ben bunu nerden bileyim diyecek olursan da, medyaya en yakın hali Queens of the Stone Age grubu kurulmadan önceki eski halindeyken, yani Kyuss zamanlarında kendisi grubun bateristiydi. Stoner rock icra ederlerdi. Zira dikkat edin, şarkıyı dinlerken bu kadar kısa sürede kafanızın nallaşması gibi bir durum yaşayabilirsiniz.
Herneyse, benim için önemli bir şarkı bu. Notalarının arasında kendimi bulduğum bir şarkı.

Friday, August 28, 2009


Peki hangimiz ipana nın sirkeye oturttuğu yumurta testi için hışımla girişip sabırsızlıktan testi yarım bırakmadık?

Wednesday, August 26, 2009

Sen beni bitirdin banner!


Problemleri var. Evek.

Monday, August 24, 2009

En son ne zaman gittiğin kafede söylediğin gazlı içeceği pipetten üfleyerek bardaktan taşırdın?

Saturday, August 22, 2009


Hani konserlerde sahnede kim varsa, iyi geceler bilmemne diyip sahne arkasına gider. Bu esnada seyirci bir daha alkışlar, ayağa kalkar, tezahürat yapa da sonradan sahneye geri gelirler ya; buna türkçede "Bis" denir.

Aynısı tiyatroda da olsa ya. Çıksalar bir daha oynasalar oyunun bir bölümünü.


Ek bilgi: Metin direk olarak Uykusuz sayı:2007/11 den.
1949 yılında Ses Tiyatrosu'nda Aşk Köprüsü isimli oyun oynanır. Münir Özkul bu oyunla ilk kez profesyonel olacaktır. Genç oyuncu provalarda aşırı sıkılgan davranır ve rolü bir türlü beceremez. Bu haliyle diğer oyuncuları da telaşlandırır. Oyun günü sıra kendisine geldiğinde sahneye çıkar ve muhteşem bir oyunculuk sunar. Baş kadın oyuncu Mürüvvet Sim oyunda olduğunu unutup bu genç oyuncunun arkasından bakakalır, alkışlarla da oyun durur. Münir Özkul seyirciler tarafından üç defa sahneye çağrılır ve oynamış olduğu bölüm üç defa tekrarlattırılır.

Bu da benim göt olduğum an işte...

Wednesday, August 19, 2009


Bundan sonra kapalı mekanlarda tütün kolonyası ikram etmek, sürünmek, koklamak ve / veya herhangi bir biçimde tütün kolonyasıyla ilişkilenmek yasaktır. Sürenlere ve sürülmesine göz yumanlara 4207 sayılı kanun gereğince para cezası uygulanacaktır (62 tl, kdv si içinde).

Tuesday, August 18, 2009

Beni benden aldın be banner!










Birşey demiyorum.

Algı Anı

Geceydi. Ne bileyim saat kaçtı... Bir anda "Rövanş" kelimesinin İngilizce'deki "Revenge" ile aynı kökende olduğunu algıladım.
Apışıp kaldım, ama iki saniye sürdü.

Thursday, August 13, 2009

Daha yirmilerinde olan birisi olmama rağmen, en azından beynimin hatırladığı kadarıyla, bir yirmi sene kadar geriye gidip şu güne doğru gelirken mazide kalmış birkaç insan dikkatimi çekiyor geçmişimde. Bırak facebook u, şu an yolda görsem birkaç defa yüzüne bakmam lazım hatırlamam için. Adları unutulmuş, soyadları unutulmuş, sima olarak geçmişte canlanmış, geçmişte kalmış, bir alay insan... Bir şekilde kopulmuş, işte anasınıfından ilkokula geçilirken kontak kopmuş; ilkokuldan ortaokula geçerken telefonları alınmamış, alınmış olsa bile aranmamış; bir alay kursa gidip oradan tanışılan insanlar unutulmuş; sürer gider bu liste... İlla ki birşey çıkmış, illa ki aranmamış ya da aranılmak istenmemiş.

Onlarca insan, onlarca yüz... Eski kız arkadaşlarımdan falan bahsettiğim yok, hatta doğru düzgün saymıyorum bile onları kız arkadaştan... Ne bileyim, anasınıfındaydım, sınıfta durmadan liderliği kapıştığım Bahadır diye birisi vardı. Aslında en iyi arkadaşımdı sınıftaki, ama durmadan bir liderlik kavgasına girerdik. Sınıfın geri kalanına sorardık, oylamayla hep bahadır kazanırdı. Gocunmazdım da. Nasıl bir karakterse benimki, liderliğe oynuyormuşum o yaşta. Şimdi olsa anca büyük bir sorun çıkacak da anca ipleri elime alırım. Mesela uzun amerikan traşı vardı bahadırın, onu hatırlıyorum. Esmer kumral, kara kuru birşeydi. Ne oldu kimbilir? Nerede şimdi? Öldü mü kaldı mı?

Sonra mesela yazlık arkadaşım Mert vardı. Onu daha iyi hatırlıyorum aslında. Mert popülerdi, ailesi de tanınıyordu şehirde. Babasının bir deri fabrikası vardı, sonradan yangın çıktı vesaire vesaire. Yandı mı, yaktılar mı, yoksa bile bile kendileri mi kundakladı bilinmez ama benim aram mertle de bozuldu. Yani bozuldu demek olmaz, görüşmeyi kestik aniden. İşin aslı mert pislik bir herifti. Benden bir yaş büyüktü, niyeyse arada bana büyüklük taslardı. Önce bi kavga patırtı çıkardı aramızda, sonra ben küser eve kaçardım. 20 dk sonra kapıda biterdi. Hadi bütün kırgınlık dargınlık küfürleşme biterdi atlanır bisikletlere yeni maceralara kapılınır... Ne oldu şimdi merte? Nerededir, ne yapar? Evlerinin üstünde artık satılık yazıyor, nereye gitti kimbilir? En son görüşmemizde evlerinde birşeyi elimden kaydırıp yere düşürmüştüm. Şimdi çin pazarında çok ucuza satılan stres toplarındandı. Hani yok mu iki tane top, bir avucunda çeviriyorsun, döndürdükçe içinde öküz çanı gibi birşey çıngırdıyor. Onların işlilerinden birşeydi kırdığım, gerçi o zamanlar tabi o alet nereden gelmiş kimbilir, türkiyede yok daha ondan. Annesi falan sinirlenmişti bana, onu hatırlıyorum. Dev gibi bir evleri vardı, ya da biz küçüktük bize büyük geliyordu. O kırdığım stres topundan sonra mert bana abi sen bi git, annem sinirlendi dedi. Gittim ben de, gidiş o gidiş. Bir daha görüşmedik. Lan ne materyalist aileymiş. Pis.

Bunlar öyle bir anda aklıma gelenler. Liseden ayrıldım, bir baktım sınıfın yarısı üniversiteye bile gitmiyor. Üniversite bize başlamış, bunlar lisedeki kafada aynen devam ediyorlar. 18 kafası. Sorsan görüşmek istiyor musun onlarla, aman allah korusun. Üç beş kişi kaldı o lise tayfasından, onlarla da internetten konuşuyoruz. Bayramdır seyrandır aradığımız ettiğimiz yok birbirimizi. Bu kopmanın sebebi de farklı yerlere, farklı ülkelere gitmiş olmaları; belirli sebeplerle. Onlar aramıyor ben aramıyorum, arada facebooktan "Bakın lan ne komik bir video" diye birşeyler gönderiyorum "Hehe" yazıp altına gördüm izledim gibisinden yorum yapıyorlar. Bokumu iç facebook.

Geldik şimdiye. Hayatımda yeteri kadar elenmiş, artık eleği de asmış olduğum kimi insanlar var. Ben bunları kaybetmek istemiyorum. Ne bileyim, bana bir bahadır olmasınlar, bana bir mert olmasınlar. Hele bana bir lise sınıfından biri hiç olmasınlar. Kaybedilmeyecek kadar iyi insanlarla olalım efendim. Arayacam, valla da billa da arayacam, söz. Şeref sözü. Ama karşılık da isterim ha!

Tuesday, August 04, 2009

En son ne zaman arabada giderken başını camdan çıkartıp dilini kuruttun?

Saturday, July 25, 2009

Uzaydır, Evrendir, Kuantum falan...

Evren çoğunluğu boşluk ve toz bulutlarıyla doluysa şayet; çok pis bir boşluğa girmiş olan ben, odamın temizliği konusunda hiçbir dikkat önem bilmemne harcamayarak odamın toz tutmasına yüz veriyorsam:

Ben evren miyim?
Evren depresyonda mı?
Evren de temizlik meraklısı olmayan biri mi?
Evrenin de laptopunun şarj aleti bozulmuş mudur?
Evren de bütün bir gün götünü devirip uyuyor mudur?

Bir de, Evren kim? Tanıyan varsa beri gelsin...

Wednesday, July 15, 2009

Tarihteki hangi karakter olmak istiyorsun diye sorsalar bana, keçi sakalı bulan adam olmak isterim derim.

Wednesday, July 01, 2009

Salak Deyimlerimiz

Yahu yeni farkettim, "Armut piş, ağzıma düş" deyimi
"Aslan kaç, paraparapom!" la aynı güfteye sahip değil mi?

Tuesday, June 30, 2009

Yoğuşmalı Kombi

Iphone dan hiç hazzetmiyorum ben ama ya. Zaten ezelden beridir herkeste olanı istemem ben. Alınır giymem, hediyedir sürmem; bakmam bile yüzüne. Güzelse bile ya evvelden davranan ben olmalıyım ya da iyice modası geçince giderim alırım.
Moda rezilliği bir yana, bir dükkana gidip birşeyler bakındığımda yanımda biten görevlilerin "Bu sene bunlar moda..." demesi kadar beni o dükkandan kaçıracak herhalde bi yangın bi deprem falan olması lazım.
Iphone demişken, Itouch mu alırsın Iphone mu diye sorsalar bana Itouch yerine Iphone alırım derim. Ama gel gör ki, ben Iphone yerine bi Ipod alırım bi de doğru dürüst bir telefon. Çok da mis olur, pek de mis olur benim için.
Ulan ne tuhaf oldum şu son 15 gün içinde...

Friday, June 26, 2009

Seni Çekerim



Wednesday, June 24, 2009

Durum Raporu

Okulumun 17 haziran pazartesi günü bitmiş olması gerekmekteydi. Amma velakin beni çok seven hocalarım bırakmadılar peşimi, baccal noooooluuurrr kal bizleeee.... noooluoooğğğğrrrrrr diye inlediler arkamdan, bi de final notuma 51 verdiler tam oldu.

Ardını döveyim ben öyle öğretmenin, babası olayım böyle fakültenin. Sen aylarca kapaklan projenin üstüne, alakalı alakasız herkesle meşgul ol, bir de bu arada işi bitirmeye çalış, gelene bak: 51...

Doğal olarak uykuların kaçması, sakinleştiriciler vs vs. Anlayacağın benim bu okulum bir sene daha uzadı. Bir yerde de ulan uzasın işte, her yan kriz iş bulmak zor diyorum kendi kendime... Portfolyomla ilgilenirim, bi de site patlatırım kendime... oh deyme keyfime! Tabi bunu gel anlat benim meclise... Anlat anlat dilimde tüy bitti, bu ibneler beni bıraktıklarına göre notlarını da değiştirmeyecekler, ne diye uğraşayım diyorum, "Eşşek hoşaftan ne anlar?" diye soruyorum; gel gör ki anlayışlı çıkan bir insan evladı daha yok etrafımda. Yok efendim savaşmaktan kaçıyorsun, uğraşmıyorsun bilmemne. Yahu;
üç ay götümden ter damladı, bütün herkes de bunu gördü. Adamlar öğretmen değil hoca değil tüccar, elbet bırakacaklar beni... 4000$ para az mı be, şahane sakal. Baklava + Rus + Hamam, bir de üstüne para kalır.

Kısacası, ben böyle kaderin taaaaaaa... Sakınacağım birşey yok, basarım buraya resimleri de. Hem hep yazı hep yazı nereye kadar. Kaç hafta oldu şuraya bir tespit yazamadım, resim koyamadım birşey yapamadım.

Sıcak g.tünüzden ter olarak damlarken beni okuyan 15 kişiye özenle selamlar; aranıza döndüm.

Friday, June 05, 2009

Üst Kat Komşum

Yahu herşeye tamam da, tanıdığın bir adamın durduk yere dinci olması kadar rezil bir olay var mıdır acaba şu üçüncü boyutta? Şimdi aklınıza bir erkek getirin; kollarını ileri geri ilerleterek abartılı yürüyen, bakım namına bir bok bilmeyen, köfte dudaklı, gözlük, sik kafası gibi bir saç tıraşı, elleri aralıksız olarak terleyen, esmer pis birşey. Eline kalem alan adam çizebilir böyle pis bi tipi eminim(robot resim). Kepçe bir de. Dünyada duyabileceğiniz en kötü muhabbete sahip bir herif.

İlkokuldayken mahalleye inerdik, futbol falan oynanırdı eyvallah. İyi kötü bir mahalle hayatım olduydu. Bu ama ezelden beri çirkindi. Kavga falan ettiğimiz de oluyordu, ben de salak gibi yeniliyordum buna (niyeyse arkadaşım olarak kabul ettiğim adama bir türlü tüm gücümü gösteremiyorum, çok acı çektim zaten bundan). Çocukluk bilmemne geç de, artık hayat şartları değişince, lise hayatı bunalımlar aşklar özel hayat bok püsür herneyse koptuk bu mahalle takımından. Öyle "meraba meraba'lara" döndü arkadaşlık.

Ben bunu uzun süreler göremedim, gece okulu falan vardı sanırım. Ama ne boku okudu bitirdi inan bilmiyorum. İlgilenmiyorum da zaten. Ben birinci sınıftayken falan bi uğradı bana, elinde basket topu. Davet etmeden girdi içeri, balkona oturdu. Hani hal hatır sormak tamam güzel de, bununki bildiğin piskopatlık sınırlarında! Muhabbetine de doyum olmuyor, 20lerine gelmiş adam "Sence kola mı daha güzel fanta mı?" diye sordu... Cidden sordu bunu.
Aldı basket topunu gitti sonra. Çorapları da kokuyordu, evi kokuttu herif. İşte elinden geldiğince basket oynuyormuş, yok bir kere eksik adam varmış da bunu da almışlar takıma bu da oynamış falan. Banane. Hakkaten banane??!?!

Bir daha geldi, bu sefer kızsızlık başına vurmuş. Odamda konuştuk sanırım onda da. Ben de aldım bi gitar kucağıma, gitar çalıyorum. Gitar çalarken konuşamam ben. Gitar araç oldu orada. Gitar. Bir daha gitar dersem bokumu için.

En son birkaç gün önce gördüm, adam kendini dine vermiş. Boş gezenin boş kalfası herif en sonunda kapıldı herhalde dinciler tarafından. E hobi yok, uğraş yok, iş yok, güç yok; bundan iyi av mı olur. Olmuş da. Muhabbetinden hiç hazzetmediğim üst kat komşum bana allahın ilminden bahseder hale gelmiş görmeyeli. Herhalde beni inançsız gördü o kirli gözlük camlarından. Yahu özellikle müslümanlıkta herkesin dini kendine ait değil midir? Abi sen namaz kılıyon mu? kılsana bak iyi gelir. Neye iyi gelir babası olduğum, neye iyi gelir?!?!? iyi gelse sana iyi gelirdi zaten. İyice kendini müftülükte sanıyor ama artık, laf kesmeler, allahın ilmiyle aydınlanmış (!) sözler, her cümlenin sonuna -allah lı bir kelime (inşallah maşallah ...), gözleri belerte belerte konuşmalar falan. Kendime sordum, benim ne işim var orada diye... Zaten inanan adamım da, böyle durumlarda hakkaten deliriyorum ama ya. Dua ettim, allahım kurtar beni bu kabir azabından diye. Adam gitmiyor bir de! Oturduğun yere gelip gitmiyor. Açlıktan ölsen orada, susuzluktan hastaneye kaldırılana kadar yanında oturacak. Mal ya mal!

En komiği de, sen allahın bir parçasını taşıyorsun diyor, sonra sen bu dünyaya acı çekmeye geldin, nefsine kanma, insanlar güvenilmez falan diyor. Dedim buna yahu hem allahın bir parçasını taşıyorum, adı da ruh, ayıp değil mi bütün bu dünyadaki yaşamda bulunan şeylere zindan demek? Cennete gerçekten inanıyor musun? diye sordum. Başka da çıkışım olmadı. Konuşkan adamı bildiğin saksıya çevirir bu bak. Valla.

Sanırım bir dahaki karşılaşmamda "Çık hayatımdan" diye çığıracağım kendisine. Ailesine sinirleniyorum aslına bakarsan. Ulan karıyı sikmeyi bildin; ulan kocana vermeye aklın yetti de doğurduktan sonra hiç mi ilgini çekmedi bu çocuk ya? Hiç mi aramaz sormazsın oğlunu, merak etmez misin neler yapıyor neler ediyor? Adamın cep telefonu bile yok! Sen düşün ne kadar sosyal bir kişi kendisi artık...

Bir de en bomba olayı, üst katımda oturuyor. Gece saat ikide, birden başlayan oda futbolu gürültülerine ne dersin? Çıksam o saatte konuşsam adamla, yine yapışacak. Biliyorum yapışacak. Sümüğün insan formu çünkü o. Sümük o. Bilmediğin birinin burnundan çıkma bir sümük o.

Bu arada okulda final dönemi hardcore devam ediyor. Bir bitsin...

Tuesday, May 26, 2009

Hız Kavramı

Işık hızı saniyede 299792km hızla,
Ses hızı saniyede 340m hızla,
Söz hızı saniyede bir kişiyle ilerler. Bu yüzden örneğin okulda kırdığın pencerenin haberi takriben 1 dk içinde müdür yardımcısına ulaşmış olur. Tek çözümü vardır:
Topuk!

Dinci Tespiti - 1


Bir arkadaş konyaya gitmiş, mayo vitrini resmetmiş. Şahanesiniz dedim, ne diyeyim... Düdüklü tanga gördüm, zilli don gördüm, hadi fantezidir ne boksa, ama bu baya iyiymiş... bikiniyi giyen bünye tozlukla mı, taytla mı gezsin illa? ne diye satarsın şuncaazları peki?
Şu gördüğünüz resimdeki bikinilerin tek bir hedef kitle için satılması kalıyor geriye: havuzbaşı fantezisi...

Agalmatophilia'ymış heykelsevicilik. Düşün, en fazla hacı hocanın yaşadığı yer konyada bile manken üstünde bikini gören azabiliyor. Herkes inandığının yanına gitsin tez elden!

Zaten en fenası da bu değil mi, senin giydiğine ettiğine yorum yapıp kendisini göremiyor oluşu... Bunları sıkıl bozul bunal diye yazmadım, eğlen gül diye yazdım. Kimlerle yaşadığını bil, sokaktaki gördüğünün aslında ne kadar aciz olduğunu farket deyü... Bir de final dönemi arefesindeyim, yedi ayın çarşambası bir güne geldi; pek yazamıyorum (mazeret uydurma lan)

Monday, May 18, 2009

Bir mayıs pazarı...


Bütün gün yattım da yattım, malak gibi böööööyle bir o yana bir bu yana. Okul bitirdi, hayat enerjimi emdi benim. Bütün patırtı bitsin diye bekliyorum onun için de, biriktirip biriktirip anlatırım kafası.
Herneyse efendim, ben okulu bırakmayı an an düşünedurayım (son iki haftası kalmış her birşeyin), arkadaşımla buluşalım. Dedim fenalardayım, hava alalım laflarız ederiz vesaire. Eyvallah dedi, ailesiyleymiş. Eve uğrarım dedi, bi duş alıp çıkarım dedi. Hani tamam dedim, saat 7:30. Arkadaş saat 10 oldu adamdan haber yok... Aradım, neredesin, evden çıkıyorum ama bir arkadaşım aradı onunla da görüşücez. E eyvallah ona da tamam. 10:30 gibi kapımdalardı. Ve ben acımdan öldüm ölücem. Zaten buhranlı bünye, bir de açlık iyice vücut olarak patatese bağladık. Çıktım dışarı ev haliyle... Suratta bir karış sakal, saç baş allahına yan bakıyor, paspal bir halde...

Hadi bindik arkadaşının arabasına, gidiyoruz bi kebapçıya. Bir iki muhabbet döndü, hadi dedim muhabbetin üstüne geldim, anlamaz ayağına yatayım...
Yaklaştık kebapçıya, benim arkadaşın tanıştırdığı arkadaşın telefonu çaldı, siirtten aşiret reisinin oğlu mudur nedir o arıyor. Aha dedim kayalara geldik...
Hadi indik arabadan, oturduk, tavuk şiş söyledim. Oruç gibi bünyeye dayayınca tavuk şişi, bi de acılı meze çiğköfte falan, haliyle tıkandım.

Kayalara geldik dediydim ya, ben zaten kendimden geçmişim okuldaki projeler yüzünden, yeni tanıştığım arkadaşın gayet de mafyamsı olduğunu görünce bende iyice yörüngedir, işte efendim kabin basıncıdır falan gitti. Arkadaş sinir hastasıymış, benden de küçük bir de... Ulen ters bir laf ederim, ya o anlamaz ya ben anlamam bilmemne olur diye üçbuçukumsu hallerle benim mide zaten tıkandığı haliyle bir de bulanmaya başladı. Okulun derdi tasası sağolsun tabi.

Atar gelmiş arkadaşımıza, fazla şerefsiz kaynıyormuş etrafı... Dinledik bir güzel muhabbetini; dinlemeyey miydik veya? Ben de kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum, hani az konuşur öz konuşur haliyle... Tıpkı ben! ay!

Tavuk yarım kaldıydı, o sinirli bünyeyle benimkini de attı ağzına. Benim mide kıpranıyor zaten, ayrıca helal olsun. Herneyse, hesabı ödemeye kalktık... O durumda o hesabı ödeyebilecek bir adam çıkarsa ben o adamı var ya, mahallenin delikanlısı ilan ederim ulan. O derece. Hadi hesap ödendi, kalktık, arabaya biniyoruz. Üstüme bir baktım, gayet ev hali bir tshirt, üstüne geçirilmiş eşorfman üstü, altımda da balıkçı pantalonu... Şimdi canını sevdiğimin bu mafya arkadaşım en son balıkçı pantalonunu nereden duymuş olabilir, olsa olsa popüler kültür neşriyatından. Balıkçı pantalonu en son kimin götünde görüldü? Tarkan... Aha sıçtık! dedim.
Suratta at hırsızı gibi sakal, saç baş dağılmış... Kendimden geçmişim, zaten görüntü olarak hakem görse penaltı verir, bir de o halde Asansör'e şarap içmeye gidiyoruz.

Hayır bari uyarılsam önceden biraz daha adam akıllı giyin dense bana uyucaz en azından kurallara... Herneyse efendim gittik gittik Asansör'e. Şahane manzara vardır yalnız orada da ha... Ama restoranı bugün pazar diye kapatmışlar. Restoranın soytarısı olmaktan en azından yırttım dedim... Çıktık üst kata, şahane manzara ayaklarımızın altında. Derin devlet arkadaşımızı efkar sardı, şarkı söyletmek istedi benim arkadaşa. Ulan dedim bunun ucu bize de değecek, başladım arşivi karıştırmaya, ne biliyorum ben efkarlı diye...
Hani sanki benim işim yok gücüm yok o kafayla bir de fasıllı arabeskli şarkı sözü bulucam edeceğim. Zaten bulamadım, bulsaydım ama derdim kendi kendime "Oha beyne bak"... Benim arkadaş şarkıyı da söyleyemedi, tabi sıra geldi bana. İyice didikler oldum beynimi de, aklıma gelen tek şey Neyzen Tevfik'in ünlü şiiri:

Bana yar olmayan
Devr-i devranın
İzzet-i ikramını sikeyim.
Yansın ibnelerin alayı
Su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
Ben deli miyim bir am için çöllere düşeyim?!?
Verirse verir, vermezse Leyla'yı da sikeyim.

Sıkıydı söyle bunu o durumda... Tarkan'ım lan ben orada! Rezillik...
Okulun gerginliği, kendi halim, kasıntı ortam, şarkısızlık vs vs toplandı, başladı bende bir mide bulantısı. Çaktırmaz gözlerle dip köşe arıyorum, en yakın nereye koşsam rahat rahat kusarım diye... Ya da manzaraya karşı böaaaaargh! diye olağanüstü estetik bir görüntü. Kendimi dinlerken bir ara kulak kabarttım, benim arkadaşın cep telefonu faturası hakkında Türkseli aramışlar, gecenin 1'i mi ne... Bekledim muhabbet bitsin etsin, bir yandan elim karnımda, tam hareket vakti geldi, dedim ben gideyim evime okul bekler proje bekler. Mafyamsı bunu yanlış algıladı, bir iki laf çevirdim ama yemedi. Neyse çıktık yola, allahtan ev yakın (yardırdık). Herneyse, selamlaşıldı, tanıştığımıza memnun olundu, eve dar attım kendimi. Bi rennie, bi nanelimon (kurban olayım) kendime geldim. Girdim yatağa yattım.

Bu da böyle bir done işte...

Saturday, May 16, 2009

Bugünkü Genç Bünyeye Açık Mektup


Selamlar olsun,
Ben bugün annenin arkadaşının kolundan tutup sana gösterdiği elemanım. Hani kolumdan tutup "Bak bu abi üniversitede tasarım bölümünde okuyor." dediği. Evire çevire sana gösterdiği, özellikle kulağımdaki küpeye, oramda buramdaki dövmeye dikkatini çektiği abi. Abiliği mi kalmış, vitrin ürünü gibi elden ele geziyorum, şu halime bak.
Bak ilerde sen de bu abiye benzeyeceksin demişlerdi hatırlarsan. Okuduğum bölümle ilgili falan ayaküstü bilgiler vermişlerdi sana. Senden bir ricam olacak: Ne olursan ol kalbini dinle.
Burda bahsi geçen ben değilim, hadi birisi bir kereliğine bana benze dedi diye sen de kendini bana benzetmeyeceksin doğal olarak. Ama bu bakış açısıyla etrafında dolan ne kadar insan var bir bak... Sana illa birşeyler dayatan, illa birşeyleri teoride gösteren insanlarla dolu bir hayat. Benim senden tek isteğim, bu insanları değil de kendi içini dinlemendir...
Sana yardım etmek istediklerini sanarak böyle örnekleri hayatına sokacaklar, sen de "Hmm, demek öyleymiş." dercesine karşılıklar vereceksin. Sen bu lafı et de, allahın aşkına kaale alma bu örnekleri. Analitik ol. Kafanı kullan.

Bana öyle diyen insanlar yüzünden okuldan elimde tahtadan bir kılıç, kafamda kağıttan bir külah, altımda şort, bir de tshirt ayrıldım okuldan. Ne mi oldu sonra?
İlk tümseğe takıldım, dizlerim kanadı. Kılıcım daha yolda kırıldı. Akşam oldu, üstümdekiler bir halta yaramadı, dondum. Sabaha karşı da yağan yağmurda kafamdaki külah eğrildi...
Düşe kalka yol yordam öğrendim, soğuktan korunmayı buldum, yağmur yağarken bir yerlere saklanmak gerek onu farkettim, kendime doğru düzgün bir sopa buldum. Ha, bitti mi...? Nerede bitsin, daha ben bile yolun en başındayım. Ama en azından yola çıkmadan önce yolun nasıl birşeye benzediğini bilseydim, beni bunlara dair uyaran biri olsaydı diye içimden geçirmedim de değil. Zaten bu yazıyı da ondan yazıyorum sana.

Her ne olursa olsun, karşına ne çıkarsa çıksın; sen içini rahat ettiren şeyi seç. Dayatılan örneklerden daima kaç, teoride başarılı olmuş birşey inan ki pratikte başarısızdır. Aptal saptal şeylerle vakit kaybedersin. Bunların neler olduğunu öğren. Zaten kendi için sana gerekli zamanda gerekli pozisyonu almanı söyleyecektir. Ya onların dayattığı gibi 20sine gelmeden takım kıyafet, gömlek; herkesin bildiği kodaman olacaksın ya da benim gibi kopuk, beş karış sakallı birisi... Böyle kolundan tutup ona buna "Bak bu abiye" diye gösterecekler.

Yollar seni nereye götürür bilemem, ama en azından nerede olursan kalbinin istediği bir yerde ol.
Küpeli, dövmeli abiden selamlar.

Wednesday, May 06, 2009

Türk İnsanı Genel Tespiti - 1



Klasik muhabbettir ya, abi japonlar çok çalışkan, yok almanlar disiplinli bilmemne. Türklere kadar bir sayalım en iyisi:
alman en disiplinli,
japon en çalışkan,
hintli en matematikten anlayan,
yahudi en paragöz,
rus en pis içici,
isviçreli en demokratik,
arap en pis,
amerikalı en şişman...

Kabaca kalıplamalar işte. Bu memleketin adamı her şekilde ecnebiyi kalıplar, turisti yaftalar, yabancıyı etiketler... bir kendisi dışında.

Bilmez ki kendisi aslında nasıl bir müteahhit ya da operatör ruhludur.
Bilemez ki kendisi aslında ne kaza raporu memurudur.
Bilemez ki nasıl bir şahittir.

Yolda olan kazanın her iki araba için hasar masrafını kuruşu kuruşuna söylemesine mi şaşırırsın, yoksa mahallesinde olan herhangi bir çalışmaya sandalye çekip izlemeye gidecek kadar uçmasına mı apışıp kalırsın. Haber kameraları olay yerine geldiği andan itibaren kameraya gülen insanımız olduğu sürece bunlar olmasın da ne olsun?

Uzmanı olmasına rağmen illa ki bilen adamın işine karışır, it herif bir de beddua mı eder ne eder 10 yıllık ustanın hata yapmasını sağlar. Aha dedim ben girmez o kamyon o sokağa diye söyler de, sokağın kilitlenmesine bir tane çözüm bulmaz. Onca adam o kamyonla uğraşır, o gider bi tabure çeker oturur izler köşesinden.

Yol çalışması, inşaat, nakliyat, kaza... özellikle bu ve bunun gibi durumlarda Türk insanını diğer insanlardan nasıl ayrıldığını görürsün.

Ha bir de illa ki iş yapan bir yerin kârını araştırır, göz kararı içerdeki kalabalığı sayıp g.tünden uydurduğu bir miktar parayı içerdeki kelle sayısıyla çarpıp, dükkan giderleriyle çıkardıktan sonra dükkanın genel kazancını ölçer. Ha, bunun 4 yıllık okulu vardır, işletme yönetimi diye insanların emekler harcaya harcaya öğrendikleri onca bilgi vardır; kaale bile almaz...

Sunday, April 26, 2009

GSTF & Araba - Yol Tespiti

Çıksam jürinin karşısına, proje diye şunu anlatsam ben:

"Bir makine tasarladım, insanları bir noktadan başka bir noktaya karayolu üzerinden saatte belirli bir kilometre hızla ulaştırıyor. Bunu yapması için tasarladığım makinenin bir yakıta ihtiyacı var, bunu da doğada, belirli yataklardan elde edebiliyoruz. Doğada da sınırlı bulunuyor bu yakıt. Ayrıca bu yaptığım makineler için yine yakıtının hammaddesini kullanarak sadece bu makineye özel bir yol yapıyoruz." desem ben gstf stüdyosunda...

...beni mantar panoya etlerimi çekiştire çekiştire raptiyelerler, beni kurtarmak isteyeni de raptiye fabrikasına ağır işçi diye verirler.

Ama işte sen buna araba diyorsun, asfalt diyorsun, yol diyorsun, bir de gidip milyarlar verip markaların arabalarını alıyorsun. Bu durumda ben mi tuhafım yoksa sen mi enayisin?

Thursday, April 23, 2009

Hayata Gaye

Hayatıma bir gaye buldum sonunda.
Ben doğar doğmaz kıçıma vuran ebemi bulup, bulduğum yerde ağız burun girdikten sonra polise teslim olup, sorguda "O başlattı" diyebilmek.

Monday, April 13, 2009

Habibi

Iron Man'i hurdacıya okuttum.
Şofben bozuldu duşa giremedim.
Muhabbet kuşu içimi baydı.
Bugün yine kalkayım istemedim.

Bir tabak ıspanağı bitiremedim.
Yağmur gibi birşey yağdı.
Süt müydü içemediğim?
Yoksa ben miydim montofon ineği?

Yanlarım ağrıdı sanki bu gece.
İki talcid bir rennie yeterdi.
Komikti "Uyuyamadım'larım".
Yardım et lan habibi.

Belden almışız soğuğu.
Alamadım yere düşen silgiyi.
Kumandanın pili bitmiş.
Koş git bakkala ya habibi.

Bakkalda veresiye
Carmen Electra tam düzesiye
Safi uyak olsun diye
İçimi baydın ey habibi.

Wednesday, April 01, 2009

Türk Forumu Genel Kullanıcısı Tespiti

Bedavadan forum domain i sağlayan kimi programlarda kendine yer etmeye çalışan türk ırkına sahip bir topluluktur. Kendilerine ait büyük bir jargonları vardır; zaten aşağıda listeledim hepiniz aşinasınızdır:

  • emeğine sağlık
  • +rep
  • paylaşım için teşekkürler
  • link ölmüş/düşmüş
  • emeğe saygı
  • arkadaşım...
Kurunun yanında yaş da yanar ama, kısıtlı bilgi birikim kültürle böyle oluşum yapmaya kalkan insanın kelime dağarcığı zaten korkunç olur. Aklına mahalle aralarına düşmüş internet kafeleri getir... Sigara aromalı bir içmekan olsun... Klavyelerin rengi atsın, hatta sigara kül izleri olsun üstünde(basmaktan tuşların görünmemesi detayı).... Mekanın merkezine doğru duran makinelerde oyun oynanırken, kuytuda kenarda kalanlar daha bir chat, cam açmak gibi aktivitelerde bulunurlar.

Aşağıda göreceğiniz kimi "banner"lar ise bu tip insanların azbuçuktan bilgisayar programı bilenleri tarafından hazırlanmıştır.







Giftirinallah 1

Giftirinallah 2

Giftirinallah 3

Yukarıda gördüğünüz resimler beyninizi acıttıysa siz normal bir insansınız. Toplumadaki ezici-sessiz çoğunluktan 3-4 gömlek üsttesiniz. Şimdi bunu okuyan adam gelir der ki, "Sen" der "İnsanları sınıflandırıyorsun, ırkçılık yapıyorsun". E al, direk buraya monte ediyorum yazılarını. Hadi yanlışları sen bul:

"öncelıkle az ve öz olarak
sunu belırteyım kı ınsanlık ve kişiliği gelısmemıs ınsanlar
saygıyı ve ahlakı tam analmıyla bılemezler

ama biz ********lıara yakısır
yaren olmaz
sozunun eri ve içten samımı olmak tır
bız yarenelrın özelııgı dogallıktırr
verılen bır emege saygılı olmak gerekır
bu konuda her ınsan birolamıyor
emege saygı ve saygı en önemli kişilik göstergesıdır"

İyi Forumlar Bebişim...

Thursday, March 26, 2009

Politikacı Tespiti

Hop diye söylemek hepinize saçma gelecek ama, bence pornocudan şahane politikacı olur.

Bir kere içi dışı belli.

İcraatini rahatlıkla öğrenebilirsin (download).

Yiyemeyeceği dalgamotorun altına da yatmaz hem.

Sonracığıma, kriz anlarında(!!!) rahatlıkla kararlar alabilir/verebilir.

Hiçbir şeyi halktan sakınmaz, saklamak gereği de duymaz.

Gerektiğinde defansif, gerektiğinde ofansif olabilecek deneyimleri görmüş geçirmiştir.

Bir kere halkı kendisine oldukça fazla ilgi ve sempati duyar; bir şekilde.

.

.

.

.

Rocco çıksa bağırsa ya meydanlarda, Sen Cizre'sin Büyük Düşün!!! diye (çıplak).

Tuesday, March 24, 2009

Tango Tespiti

Dünya üzerinde en az iki kişinin oluşturduğu bütün ne var ne yoksa herşey kültür adı altında ortaya çıkar. Çıkalım bir yola, bulalım sığınacak bir yer, başlayalım orada yaşamaya, zaman geçsin köy olsun orası ne haltsa, biz orada bir kültür yaratmış oluyoruz. Efendim, 19. yy'ın başlarında Güney Amerika'nın Arjantin denen kıyı memleketindeki göçmenler, göçmüş olduklarından dolayı baya bir sıkılmışlar ki kendi aralarında bir müzik türü ve buna uygun bir dans çeşidi ortaya çıkarmışlar. Adına da demişler Tango.

Ne diyorduk, bu tango denen dans önce pavyonlarda konsomatrislerle veya genelevlerde karıyla ön sevişme diye çıkmış, sonra da işte bütün herkese yayılmış bilmemne birşeyler.

Şimdi al bunu buradan, getir bizim memlekete.

Bütün Anadolu'nun böğründeki dansları incelersek tek bir ortak nokta karşımıza çıkıyor:
Grup Dansları.

...
Ben mi yanlış düşünüyorum şimdi?

Wednesday, March 18, 2009

Sen Türkiye'sin, büyük düşün.
Sen salaksın, bir daha düşün.
Sen zencisin, büyük düşün.
Sen türksün, göster ürksün.
Sen Zeki Müren'sin, bir daha söyle.
Sen Hamdi Bey'e "Yokum" diyorsun, sıcak hisset.
Sen "Gemicik'sin", büyüyünce gemi olacaksın.
Sen krizsin, hamdolsun.
Sen ampulsün, boşu boşuna yanıyorsun (Milli servet lan).
Sen ergenekonsun, dalgaları düşün.
Sen adnansın, evrim geçir.
Sen Türkçe Pop'sun, düpedüz rezilliksin.
Sen deniz fenerisin, büyük düşün.
Sen düpedüz salaksın, uyan artık!

Tuesday, March 17, 2009

Yerel Seçim Dönemi Tespiti

Yaşadıkları şehirleri sevmeyen kişilerin seçim zamanı seçilmek istedikleri il-ilçe-semt-mahalleleri görsel ve işitsel olarak kendilerine benzettikleri zamandır.

Thursday, February 26, 2009

IKEA Tespiti

Ay sikicem böyle ahşap işçiliğini!

Wednesday, February 25, 2009

Genel Tespitler - 2

Bir insan, eğer
karşısındakinden daha yaşlıysa,
kadınsa,
kafasına taktığı tuhaf (?) sorunlar varsa,
saçı kısaysa,
iriyse,
terliyorsa,
pazardır otobüstür benzeri bir yerde 30 dakikadan daha fazla ayakta kalmışsa,
menapozdaysa,
haklıysa,
o kişinin gazabı nice olur. Bundan kurtulunabilme şansı yoktur.

Monday, February 02, 2009

Genel Tespitler

Bir insanın kalitesi, günlük hayatında ne kadar "Bilader" kelimesini kullandığıyla ters orantılıdır.

Ezginin Günlüğü dinleyenden piskopat olmaz.
(Ezgi kim?)

Monday, January 26, 2009

buhran / köpek tespiti

tragedya diyeyim ben şu son 30 gündür olan halime. hayata küsmek olmaz ama, sayko sörkıs(circus) vaziyeti aldı yürüdü baya bir. başlayalım anlatmaya: sanırım dünyanın acısını duyuyorum ben. ehe ehe falan filan değil, ciddiyim çünkü. azıcık bir konsantrasyonla içim buruluyor. israilin yaptıklarıyla patladım zaten, ancak baya bir birikme varmış içimde. ne seven ne sevilenler, fırsatçılar, caniler... o kadar fazla ki, ağlama raddesine geldim, kendimi zaptetmesem koyuveriyordum. sırf bir gece içimdeki doluluğu atabilmek için yazdıkça yazdım microsoft word 2003 yeni kaydına(burayı bi aklında tut). israilden girdim, arafattan çıktım, yahudilerden silah tüccarlarına vardım, piyasadan anladığını zannedip çalışanını işten çıkaranı laciverde; çocukçusunun arkasında duran medyayı bordoya boyadım. pişkin pişkin sırıtıp pişkinliğine devam edeni içimden andım, kurnazları satmaya kalktım ama araya maliye girdi. ben bir yazı yazdım ya, kaydetmeden sildim ben o yazıyı. süperim. okulu iyice kaale almadım, değer vermedim. ittire kaktıra bir proje yapayım dedim, onda da laptopu düşürdüm(bantladım kırık yerlerini, kullanmaya devam). istemeden yaptım projeyi, jüri günü ebemi andılar. bunalımlara derman bulamamaları sayamıyorum. çok.
boş başakların dik durduğu buğday tarlasında kendimi anlatmaya çalışıyorum ama artık algımda hata varolduğuna inanmaya başladım. ayrıca da küresel ısınmaya inanmıyorum. nihilist dansözlere döndürdü bu koşullar beni ve etrafımdakileri.
en son artık bugün tezi yazayım derken şöyle birşey çıktı ortaya, niyeyse yazayım şuraya istedim.

abdülmuttalip i facebook ta eklemem seni rahatsız ettiyse kendisini listemden silebilirim...
oldu olacak engelleyebilir,
hatta facebook hesabımı kapatabilirim.
eğer facebook hesabımı kapatırsam, mozilla firefox ne skime çalışsın ki; onu da alt + f4lerim...
baktım masaüstü resmi bana boş boş bakıyor, onun da ben .mına mart karı yağdırır başlat menüsünden çalıştır a basıp "format" yazarım.
yok yok... windows beni germiş, ardından dos karşıma çıkmış...
nasıl rahatsız olmayayım o dos un iğrenç renklerine a dostlar?
dayanamaz laptopun daha ekranını kapatmadan tuttuğum gibi duvara fırlatırım!
çıkan ses yüzünden komşular rahatsız olabilir, şöminelikten elime olur bir odun alıp komşunun
kapısını çalabilirim.
şimdi böyle çatkapı gitmek ayıp tabi komşuya, tırsıp açmayabilir... peki ben ne yapacağım?
hadi apartmanın aydınlatmasının da bir süresi var....
kaldım diyelim karanlıkta..
ben tekmelemez miyim o komşunun çelik kapısını?
ulan misafire bile saygınız yok be, karanlıkta kaldık burada diye oynatmaz mıyım ben o çelik kapının menteşelerini yerinden?
karanlıkta kapı tekmelemek beni ter içinde bırakır haliyle; ışığın düğmesini bulucam diye karanlıkta duvarlara dokuna dokuna yürümenin verdiği rahatsızlığın cevabını kim verecek?
ha?
kim verecek!!!
karanlık üzerime gelir mazallah diye yakmaz mıyım elimdeki odunu?
zaten sıcaklamışım, ter basmış... boncuk boncuk terlerken yanımda meşale yakmak beni daha da sinir etmez mi?
ben bu sinirimi apartmanın kolonlarından almaz mıyım?
sen söyle, mühendis adamsın, kaç defa vurmam lazım benim bu kolonlara?

bir de köpeklerin nüfus kağıdı anüslerindedir.

Thursday, January 08, 2009

Masal - Cadı

Cadı, Pamuk Prensesi ebedi uykuya yatırmak için elmalarını hazırlamış, sepetine koymuş, yedi cücelerin evine doğru yola çıkmıştı.

Yürü allah yürü, yürü allah yürü. Orman da nasıl ormansa git git bitmiyor.

Yolda artık dayanamadı, "Öf midem buruldu be, birşeyler yiyeyim de bastırsın." diyip elini sepetine götürdü, büyük bir unutkanlıkla.

Yedi elmasını, sonra 5 dk içinde üstüne bir ağırlık çöktü, "Dur az şurada soluklanayım" diye büyükçe bir ağacın dibine yaslandı.

Orada da uyuyakaldı.

Bitti.