Monday, May 18, 2009

Bir mayıs pazarı...


Bütün gün yattım da yattım, malak gibi böööööyle bir o yana bir bu yana. Okul bitirdi, hayat enerjimi emdi benim. Bütün patırtı bitsin diye bekliyorum onun için de, biriktirip biriktirip anlatırım kafası.
Herneyse efendim, ben okulu bırakmayı an an düşünedurayım (son iki haftası kalmış her birşeyin), arkadaşımla buluşalım. Dedim fenalardayım, hava alalım laflarız ederiz vesaire. Eyvallah dedi, ailesiyleymiş. Eve uğrarım dedi, bi duş alıp çıkarım dedi. Hani tamam dedim, saat 7:30. Arkadaş saat 10 oldu adamdan haber yok... Aradım, neredesin, evden çıkıyorum ama bir arkadaşım aradı onunla da görüşücez. E eyvallah ona da tamam. 10:30 gibi kapımdalardı. Ve ben acımdan öldüm ölücem. Zaten buhranlı bünye, bir de açlık iyice vücut olarak patatese bağladık. Çıktım dışarı ev haliyle... Suratta bir karış sakal, saç baş allahına yan bakıyor, paspal bir halde...

Hadi bindik arkadaşının arabasına, gidiyoruz bi kebapçıya. Bir iki muhabbet döndü, hadi dedim muhabbetin üstüne geldim, anlamaz ayağına yatayım...
Yaklaştık kebapçıya, benim arkadaşın tanıştırdığı arkadaşın telefonu çaldı, siirtten aşiret reisinin oğlu mudur nedir o arıyor. Aha dedim kayalara geldik...
Hadi indik arabadan, oturduk, tavuk şiş söyledim. Oruç gibi bünyeye dayayınca tavuk şişi, bi de acılı meze çiğköfte falan, haliyle tıkandım.

Kayalara geldik dediydim ya, ben zaten kendimden geçmişim okuldaki projeler yüzünden, yeni tanıştığım arkadaşın gayet de mafyamsı olduğunu görünce bende iyice yörüngedir, işte efendim kabin basıncıdır falan gitti. Arkadaş sinir hastasıymış, benden de küçük bir de... Ulen ters bir laf ederim, ya o anlamaz ya ben anlamam bilmemne olur diye üçbuçukumsu hallerle benim mide zaten tıkandığı haliyle bir de bulanmaya başladı. Okulun derdi tasası sağolsun tabi.

Atar gelmiş arkadaşımıza, fazla şerefsiz kaynıyormuş etrafı... Dinledik bir güzel muhabbetini; dinlemeyey miydik veya? Ben de kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum, hani az konuşur öz konuşur haliyle... Tıpkı ben! ay!

Tavuk yarım kaldıydı, o sinirli bünyeyle benimkini de attı ağzına. Benim mide kıpranıyor zaten, ayrıca helal olsun. Herneyse, hesabı ödemeye kalktık... O durumda o hesabı ödeyebilecek bir adam çıkarsa ben o adamı var ya, mahallenin delikanlısı ilan ederim ulan. O derece. Hadi hesap ödendi, kalktık, arabaya biniyoruz. Üstüme bir baktım, gayet ev hali bir tshirt, üstüne geçirilmiş eşorfman üstü, altımda da balıkçı pantalonu... Şimdi canını sevdiğimin bu mafya arkadaşım en son balıkçı pantalonunu nereden duymuş olabilir, olsa olsa popüler kültür neşriyatından. Balıkçı pantalonu en son kimin götünde görüldü? Tarkan... Aha sıçtık! dedim.
Suratta at hırsızı gibi sakal, saç baş dağılmış... Kendimden geçmişim, zaten görüntü olarak hakem görse penaltı verir, bir de o halde Asansör'e şarap içmeye gidiyoruz.

Hayır bari uyarılsam önceden biraz daha adam akıllı giyin dense bana uyucaz en azından kurallara... Herneyse efendim gittik gittik Asansör'e. Şahane manzara vardır yalnız orada da ha... Ama restoranı bugün pazar diye kapatmışlar. Restoranın soytarısı olmaktan en azından yırttım dedim... Çıktık üst kata, şahane manzara ayaklarımızın altında. Derin devlet arkadaşımızı efkar sardı, şarkı söyletmek istedi benim arkadaşa. Ulan dedim bunun ucu bize de değecek, başladım arşivi karıştırmaya, ne biliyorum ben efkarlı diye...
Hani sanki benim işim yok gücüm yok o kafayla bir de fasıllı arabeskli şarkı sözü bulucam edeceğim. Zaten bulamadım, bulsaydım ama derdim kendi kendime "Oha beyne bak"... Benim arkadaş şarkıyı da söyleyemedi, tabi sıra geldi bana. İyice didikler oldum beynimi de, aklıma gelen tek şey Neyzen Tevfik'in ünlü şiiri:

Bana yar olmayan
Devr-i devranın
İzzet-i ikramını sikeyim.
Yansın ibnelerin alayı
Su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
Ben deli miyim bir am için çöllere düşeyim?!?
Verirse verir, vermezse Leyla'yı da sikeyim.

Sıkıydı söyle bunu o durumda... Tarkan'ım lan ben orada! Rezillik...
Okulun gerginliği, kendi halim, kasıntı ortam, şarkısızlık vs vs toplandı, başladı bende bir mide bulantısı. Çaktırmaz gözlerle dip köşe arıyorum, en yakın nereye koşsam rahat rahat kusarım diye... Ya da manzaraya karşı böaaaaargh! diye olağanüstü estetik bir görüntü. Kendimi dinlerken bir ara kulak kabarttım, benim arkadaşın cep telefonu faturası hakkında Türkseli aramışlar, gecenin 1'i mi ne... Bekledim muhabbet bitsin etsin, bir yandan elim karnımda, tam hareket vakti geldi, dedim ben gideyim evime okul bekler proje bekler. Mafyamsı bunu yanlış algıladı, bir iki laf çevirdim ama yemedi. Neyse çıktık yola, allahtan ev yakın (yardırdık). Herneyse, selamlaşıldı, tanıştığımıza memnun olundu, eve dar attım kendimi. Bi rennie, bi nanelimon (kurban olayım) kendime geldim. Girdim yatağa yattım.

Bu da böyle bir done işte...

No comments: