Wednesday, January 27, 2010

Pardon, bir sorum olacağıdı...

bugün arkadaşlarımla gezerken bi kitapçıda tersten bir kitabın adını okudum, yanlış okumuşum zaten. Kitabın adı "Benimle Evlenir Misin?'di"; ben bunu hem el yazısı tipografisinde yazıldığı hem de tersinden okuduğum için "Benimle Evlenir Miyim?" diye okudum.
Ardından da kendi kendime sordum, benim gibi birisiyle evlenir miyim? diye. Hani aynada kendimize bakıp bir biçimde kendi kendimizi beğeniriz ya, özellikle kimse yokken aynada kendi kendimizi telkin edip "Güzelim, güzel..." deriz hani. Bu soru sanırım diğerlerinden daha da farklı... Ben güzel miyim? sorusunu kendimize sorup sorup dururken, hayat için alınması gereken bir kararı kendimize sorduğumuzda; sizi bilmiyorum ama ben; apışıp kaldım. Evet apış.
Kendime baktığımda şu anlık beğendiğim bir yerim yok. Kendimi beğenmiyorum ki zaten. Ha, kimse kendini beğenmez, evet öyle birşey bu. Ama insan kendinin en iyi halini karşısındakine gösterip onun gözüne girmeye çalışır ya, o istek de yok pek bende. Kimseyi takmamak mı, belki... Ama bu soru benimle benim aramda. Bunu başkasına sormanın, ya da bir başkasının seni beğenmesinden daha fazlasından bahsediyorum kısaca. Ya kendimi çok iyi tanıdığımdan, ya da kararsızlığın kuluçka evresinde olduğumdan niyeyse kendi kendime cevabım basit bir "Hayır Efe" oldu. Bunu diyen onca boş insandan birisi gibi dedim ve de bu "Hayır" cevabını. Nedenini anlatamam aslına bakarsanız, ama neden hayır dediğimi anladım. Tüyü bitmemiş sabi gibiyim daha, bıyığı çıkmamış kedi, halısahada maçı olmayan gibi, "Senin oralardan daha kaç golün var lan?" sorusuna yakın, "Ay başım ağrıyoğr!" gibi basitçe...
Ben en iyisi uyuyayım da büyüyeyim niiiinnn ni...

Not: bu soruyu kendinize de sorsanıza lan, çok tuhaf oluyor.

No comments: